24 Mayıs 2008 Cumartesi

Şu Çılgın Türkler

Son okuduğum kitap. Şu Çılgın Türkler. Gözümden yaşlar gelerek okudum. Herkes okumalı. Herkes okumalı ki memleketi üç kuruşa (ya da miktarı ne olursa olsun dünya nimetine) satmasınlar...

kısa antakya ziyareti-hatay havaalanının açılması şerefine


Eski Antakya sokaklarından görüntüler



Zeytin bahçesinden

Haftasonu Antakya'ya gittim, annemi, babamı ve memleketetimi ziyarete. Hatay havaalanının açılması da bana bahane oldu. İstanbul'dan otobüsle 16 saat sürdüğünden iki günlük bir tatilde gidilemiyor. Ben de uçakla gittim.
Antakya'ya gitmeden hep neler yiyeceğimi planlayıp dururum, sonra da hiçbirini yiyemeden geri dönerim.
Bu kez annemle Harbiye'ye gidip dürüm yedik. İddia ederim, dünyadaki en güzel dürümler burada yapılır. Hem de küçücük derme çatma kulübelerde. Buradaki insanlar dişi hayvan etini bile yemezler, et kalitesine çok özen gösterirler. Taze eti bıçakla kıyma yapıp kalın köfteyi metal şişlere saplar, közde pişirirler. Yanında da acı yeşil biber ve domates közlenir. İnce kebap ekmeği (başka yerlerdeki adıyla lavaş) üzerine biberli sos gezdirilip közde kızartılır. Dürümün içine 'kebap altı' koyulur (taze doğranmış soğan, maydonoz, limon ve summakla yapılan salata), iyice pişen et, ayıklanmış közlenmiş biber ve domatesle birlikte. Ne yazık ki fotoğrafını çekemedim, yine iştahtan gözüm dönmüştü.
Buradaki hizmet kalitesine de hayranım. Masaya oturur oturmaz bir şişe soğuk Harbiye suyu gelir (şehir şebekesine, en azından eskiden Harbiye suyu verilirdi, son derece lezzetlidir, ya da ben bu suyla büyüdüğüm için öyle hissederim.). İstanbul'da ancak pahalı ve lüks lokantalarda taze doğranmış satala gelirken müşterinin önüne, burada hemen mis gibi taze salata hazırlanıp gelir kebaplar pişerken. Hem de ne taze nanesi eksiktir, ne limonu.
Her türlü yiyeceğin en kalitelisi ve güzeli Antakya'da yenirmiş gibi geliyor bana. Hatta çok iddialı bir laf belki ama dünyanın en güzel mutfağı Antakya mutfağıdır.
Harbiye dönüşünde Eski Antakya'yı gezdik. Kendine has daracık sokakları vardır. Evler yüksek avlu duvarlarının arkasındadır. Anneannemlerin eski evine gittik, uzun zaman önce satılmış. Ağca Cami'nin kapısıyla yanyana girişi. Bir daha gitmek istersem eğer bu şekilde bulabilirim. Kapıda bizi öyle bakınırken görünce, hemen konuşmaya başladı komşular. Sonra da ev sahibine seslenip bizim evin eski sahipleri olduğumuzu söylediler. İçeriye buyur edildik, kahve içtik. Çok değişmiş. Küçükken hayal meyal hatırlıyorum annemin bizi o eve götürdüğünü. O zaman annemin teyzesinindi, satılmamıştı. Boş ve bakımsız duruyordu. İki katlıydı ev. Üst katı ahşaptı. Üst kata çıkmıştık kardeşimle. Ama korkarak, çünkü döşeme tahtaları o kadar eskiydi ki kırılmasından korkmuştuk. Avluda ağaçlar vardı. Yalnızca bu kadar hatırlıyorum. Annemin anlattığına göre avlu düz taşlarla döşeliymiş. Hiçbir şey kalmamış bunlardan. Yalnızca avlu duvarları kalmış, içerisi modern bir gecekonduya dönüşmüş. Yere beton dökülmüş, muhtemelen o güzelim taşların üstüne... Çok üzüldüm, gerçekten çok üzüldüm. Satılmak zorunda mıydı, biz alsaydık, kimsenin ihtiyacı yoktu ki o paraya, anne baba yadigarı ev niye satılır diye...Bir o ev değil, Eski Antakya'nın hiçbir tarafı kalmamış gecekonduculuktan nasibini almamış, çirkinleşmemiş. Ancak şu yukarıdaki kareleri alabildim, o kadar dolaşmamıza rağmen. Ne yazık...

edirne


Selimiye cami, akşam güneşinde. Şehirden ayrılırken, caminin güzel bir fotografını çekemedim diye üzülürken çekiverdim bu fotoğrafı.

Eski Cami önünde




Selimiye Cami'nin içinden



Edirne'ye ciğer yemeye gittik. Ciğerin fotoğrafını çekemedim. O kadar acıkmıştık ki, fotoğraf çekmeden tabaklarımızı silip süpürdük. Benim gibi 10 yıl ciğer yemese aramayacak olan bir insan için bile güzeldi diyebilirim. Benim için bir yemek gezisinden çok fotoğraf gezisi oldu, yukarıda da görebileceğiniz gibi.
Hava bulutlu olduğundan çok sıcak değildi, gezmek için güzel bir gündü. Ama ışık, fotoğrafa pek uygun değildi. Sonuç çok fena olmadı yine de...
Edirne'nin ciğeri yanında bir de badem ezmesi ünlü diye duyduk. Bir de ünlü bir ezmeci bulduk kapalı çarşının girişinde. Ezmenin tadına da baktık alırken. Tam üç paket aldım, hediye etmek için. İstanbul'a döndükten sonra iyi ki de kimseye götürmeden tadına bakmışız. Pis çorap kokuyordu resmen, her üç paket de. Telefon edip şikayet ettim ve paketleri kargoyla gönderdim. Hiç ses çıkmadı sonra... Ezmecioğlu Şekerleme'den almayın eğer yolunuz Edirne'ye düşer de badem ezmesi almak isterseniz.

tava ekmeği





Haftasonu sabah evde ekmek olmadığını anladığımızda bakkala gitmekten ya da birini bakkala gitmek için ikna etmeye çalışmaktan daha kolay bir yol buldum. Tava ekmeği yapmak!
Bunun için gerekli malzemeler:
Un, (Hem beyaz un, hem de yarım su bardagı kadar mısır unu kullanıyorum)
1 paket yaş maya
Su,
Tuz
1 küp şeker

1 litre ılık su içinde şekeri ve yaş mayayı eritin. Un ve mısır unu ile boza kıvarımda (gayet sıvı) bir hamur hazırlayın. Hamur, ılık bir köşede 15 dakika içinde kabarıyor.
Aslında yaş mayanın miktarı fazla ama çabuk kabarması için 1 paket kullanıyorum. Buna rağmen maya kokusu olmuyor.

Hamur kabarınca büyük bir yapışmaz tavayı iyice kızdırın. Çok az (1 tatlı kaşığı kadar) sıvı yağ ile yağlayabilirsiniz.
1 kepçe hamuru alıp kızdırdığınız tavaya dökün. Tavayı sağa sola eğerek hamurun her köşeye yayılmasını sağlayın.
1-2 dakika içinde ekmeğin bir yüzü kızarmış olacak. Çevirip diğer tarafını da pişirin.

Bu ekmekleri iki kat yapıp arasına kaşar peyniri ya da aklınıza gelebilecek herhangi bir malzeme koyarak lezzetli bir kahvaltılığa dönüştürebilirsiniz. Ben kaşar peynir ile jambon ve beyaz peynir ile zeytin kullanarak iki çeşit denedim.

zeytinyağlı taze fasulye



Haftasonu zeytinyağlı taze fasulye yaptım. Herkes biliyordur bu yemeği ama yine de, kayıtlara geçmesi için ve fasulye sevmem diyerek benim pişirdiğimi yiyenlerden çok olumlu yorumlar aldığımdan burada anlatmak istedim.
Malzemeler:
1 kg taze fasulye
6 adet olgun domates
1 büyük soğan
2 yeşil biber
1/3 çaybardağı doğal zeytinyağı
1 küp şeker
tuz

Güzel sebze yemeği yapmanın sırrı su kullanmamaktır. Bunun için de yemeğin yavaş pişmesi gerekir. İşte benim fasulye tarifim:

Fasulyeleri kılçıklarını çıkararak ayıklayın. Ben fasulyenin uçlarını kestikten sonra kırarak küçültüyorum. Böylece aralardaki kılçıkları da temizlemiş oluyorum.
Ayıklanmış fasulyeleri iyice yıkayın.
Önce soğanları ve biberleri incecik doğrayarak zeytinyağında soğanlar sararana kadar kavurun.
Daha sonra fasulyeleri soğanların üzerine koyup ateşi yavaşlatın, kapağı kapayarak pişmeye bırakın. Fasulyeler suyunu bırakacaktır. Ateş yeterince yavaş olmazsa yanarlar, bu yüzden arada fasulyelerin suyunu salmış olduğunu kontrol edin. En azından 20 dakika bu şekilde pişirin.
Bu arada domateslerin kabuklarını soyup doğrayın. Fasulyelerin üzerine döküp tencerenin kapağını kapatın.
20 dakika kadar da domateslerin suyunu bırakıp pişmesini bekleyin.
Domatesler piştiğinde şekeri ve tuzu ekleyin.
Afiyet olsun.